NE OLACAKTI Kİ ?
SAVAŞ ÇELEBİ – ALMANYA
Bütün Dünya’nın bir delinin kuyuya attığı taşı çıkarma çabası sürerken Almanya’nın bu karara destek vermesi şaşırtmış bazılarını…
Yani Küdüs’ün İsrail’in başkenti olması kararı Alman hükümetini rahatsız etmemiş hatta olumlu bile baktıklarını açıklamış.
Geçmişinde Yahudi soy kırımı olanların bunları ret etmesi mümkün olabilir mi ? Elbette hayır.
Ama şu bir gerçek ki ABD’de ki bir adamın kendi paçasını kurtarmak gündemi değiştirmek için yaptığı hamle Ortadoğu’da bombayı patlatmak olarak gözükse de ABD’de de başka yerlerde de sorunlara neden olabileceği gün geçmeden ortaya çıktı. Ve Newyork’ta bomba patlatıldı.
Radikal terör grupların istediği bir gözdü bir deli onlara 5-10 göz birden verdi.
Şimdi bu gruplar bu kararı kınamak için sözde eylemler yapacaklar. Ama bilin ki bu eylemlerin çoğu yine sözde Müslümanlar tarafından yapılacak ve yine bundan en büyük zararı Müslümanlar görecek.
Dünyanın her hangi bir yerinde belki de suçsuz bu kararı belki de şiddetle ret eden
ABD’li veya Yahudi insanlar ödeyecek. Gelişi güzel infazlar gelişi güzel terör eylemleri yapılacak.
Kendi savaş sanayisi için dünyayı kana bulamaktan hiç çekinmeyen bir ülkenin başına bir de aklı yarım bir adam gelirse sonucuna katlanmak zorunda mı kalacağız.
Ne yazık ki BM, AB bu deliliğe bu sorumsuzluğa adam gibi yanıt vermiyor.
Hadi onları bir kenara koyalım ya sözde Müslüman ülkeler.
S. Arabistan…
Yazık Müslümanlığa en fazla ihanet edeler yine Müslüman geçinenler.
Allaha yalvarmaktan başka çaremiz yok.
Hepinizin belanızı bulursunuz da günahsız kullar bundan nasibini almaz.
FINDIK ÜRETİCİSİ ‘’DİLENCİ’YE ‘’ DÖNDÜRÜLDÜ
Karadeniz insanlarının ekonomisinin temeli en büyük geçim kaynağı olan Fındık konusunda bu sene komedi uygulamalar, komedi fiyatlar ve karşılığında üreticinin adeta ‘’Dilenci’’ durumuna düşürülmesine tepkiler devam ediyor.
TMO’nun fındığı 10 TL’den alacağını açıklamasının ardından serbest piyasa da tüccarların 8 ile 8.5 TL den fındık alması üreticileri zor durumda bırakırken fındık üreticisi olan her ilde tepkiler başladı. Ordu’da ilk tepki MHP İl binası önünde partililer tarafından fındık yakılması ile başlayan ardından fındık bahçelerinin kesilmesi, ardından CHP Ordu İl yönetimi tarafından başlatılan ve üreticilerinde katıldığı Giresun da son bulan Kemal Kılıçdaroğlu’nun da son gün katıldığı 3 günlük protesto yürüyüşleri, üreticilerin fındıklarını yakmaları bunun karşılığında Hükümetin sağır ve dilsiz hallerini , Ordu’lu milletvekillerinin vurdumduymazlığını aylardır yazmadan çizmeden takip ediyorum sonu nereye gidecek diye merak ediyorum ama sonunda dayanamadım yazmak zorunda kaldım.
Bize emanet olarak bırakılan bizimde gelecek nesillere emanet olarak bırakacağımız fındığı heba etmeden, bitmeden emanet etmek zorundayız geleceğimize sahip çıkmalıyız. Fındık 15 TL iken işçi 60 tl, fındık 8 tl işçi 90 ve 100 TL maaliyeti olan bir dönemde fındık 8 TL iken hükümetin önüne bir de sıfır koyarak üreticinin %80 i memnun demesi traji komik ve akıl oyunundan başka bir şey değildir. Bu üretici aptal değildir hele hele de memnun hiç değildir açıklamayı yapanlar neyin kafasını yaşıyor bilinmez.
‘’EMEĞİ ÇALIYORLAR’’ Yıllardır emeklerini fındık bahçelerinde tüketen, evlerini yıl boyunca fındıktan kazandıklarıyla geçindirmeye çalışan, çocuklarını evlendiren maddi ve manevi güçlerini fındığa endeksleyen üreticilerin genç kesimleri fındıktan para kazanılmadığını gördükçe topraklarından , köylerinden uzaklaşıyorlar. Fındıktaki yanlış politikalar ve uygulamalar yıllar geçtikçe değerini yitirmeye devam etmektedir. Üreticinin harcadığını verip fındığı bana getir diyorlar, bu emek hırsızlığından başka bir şey değildir. Üreticilerin haklarını savunacak kooperatifler veya kurumlar varken onlar da sömüren olmamalı Fındığı kurtarmak, korumak, çoğaltmak için büyük emek veren, dernek, kurum, kooperatifler ve şahıslar bu konuda örgütlenmeli ve fiyat politikasının artık üreticinin yüzünü güldürmesi için çaba göstermelidir. Paneller, reklamlar, kampanyalar yapmalı bir şeyler üretmeli çünkü üreticilerin yarısı kooperatiflere küskün durumdalar çünkü küstürülmüştür. Milli değerimiz haline gelen fındığa sahip çıkmalıyız, 2006 yılında bu uğurda Karadeniz Sahil yolu 9 saat trafiğe kapatılmış hükümet protesto edilmiş bu eylemin ardından devlet fındık üreticisine dönüm başı destek ödemesi yaparak TMO’yu devreye sokmuştu. Yine bu üreticinin hakkı aranmalı, üretici perişan, üretici, mağdur, üretici borçlu, topladıklarıyla kazandıkları birbirini tutmuyor, cepten koymak zorunda kalıyor, tüccara boyun eğmek zorunda kalıyor, TMO’nun önlerinde dilenci durumuna düşürülerek perişan ediliyor, üretici artık yorgun, sabırlarını zorlayarak patlama durumuna gelmiş durumda Üreticiyi küresel şirketlere ve tüccarlara mecbur bırakmamalıyız, devlet destek vermeyecekse bilinçli üretici buna karşı çıkmalı dernekler, kurumlarda buna destek vermeli Rahmetli Erbakan Hoca, yıllarca kürsülerden fındık borsası Almanya’nın Hamburg eyaletinde bir Yahudi firmasının elinde , Türkiye’ye getirilmez ve borsa elimizde olmazsa fiyatı belirleyemeyiz diyordu. 100 yıldan fazla bu millet sömürülüyor ve sömürülmeye de devam ediyor, konuşmaya gelince mangalda kül bırakılmıyor ama icraata gelince balık hafızasına sahip millet güzel kandırılıyor, halk bazı konuda artık uyanmalıdır, bazı gerçekleri görmelidir, her seçimlerde ağıza bir parmak bal çalarak kandırılmalarına müsaade etmemelidir yoksa bu yürüyüşlerin de, fındık yakmaların da, bağırıp çağırmaların da yol kesmelerin de sonu gelmez vesselam. son dönemlerde meşhur olan bir söz ile bitirmek istiyorum VER MEHTERİ gelsin.
Fındık..!
Savaş Çelebi
Biz, bizim fındığı Avrupa’da gururla tüketiyoruz.
Bazı Avrupa ülkelerinde fındık yetişiyor ama bizim fındıkla yakından uzaktan alakası yok. Adı fındık. Bildiğimiz ceviz tanesi kadar neredeyse tadı tuzu hiç mi hiç yok.
Buralarda çikolatayı çok severler.
Çikolata demek, fındık demek.
Fındıksız çikolataya kimse bakmaz.
Bende bu durumdan çok memnunum.
Birkaç fabrikaya gittim gezdim. Her ülkenin fındığını denemişler. Çikolatalarda istenen lezzeti sadece Ordu-Giresun fındığında bulmuşlar. Bunu fabrikanın yöneticisi (Hans) söylüyor. Bunu tüm Avrupalılar söylüyor. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Alman benim bahçemin fındığını öve öve bitiremiyor. Düşünsenize benim bahçemde toplanıyor, Avrupa’nın en ücra köselerinde dünyanın her bölgesinden insanlar bu fındığı severek tüketiyor.
,Haaa bu işin Avrupa yakası.
Asya da ise, malına sahip çıkmayan, yada fındığın ne olduğunu neye yaradığını bilmeyen yetkililer olsa gerek. Dünyanın en lezzetli ve tercih edilen tek fındığı bizde. Fındık konusunda üstümüze yok. (Bunu belki ilgili kişiler okur diye tekrarlıyorum) Ama nedense fındık üreticisinin yüzü bir türlü gülmüyor. Üretici ettiği masrafı geri alamıyor. Devlet tarıma destek vermiyor. Fındık konusunda özellikle 750 rakamının üzerindeki araziler için alternatif ürün projesi yok. Destek yok.
Bence bundan sonra fındık üreticisini çoook zor günler bekliyor.
Ben taa buralardan pis kokular alıyorum.
İktidar fındığın merkezi olan Ordu-Giresun'da sandığa gömüldü.
Sanırım bu iki il, "lisanslı depoculuk" adi altında, cezalandırma sistemiyle karsı karsıya. Üretici resmen serbest piyasaya mahkum edildi. Bende buna resmen "PEŞKEŞ" derim. Geçtiğimiz yıllarda fındık üzerinde oynan oyunları biliyoruz. Kimlerin cebini doldurduğunu da. O zamanlar bakanımız dahi vardı. Bugün oda yok. TMO deseniz 2006 yılından bu yana satın alınan fındıklar için sadece alim maliyetine göre katlanacağı zarar yaklaşık 2 milyar civarında. Bu zararda sineye çekilerek Hazine tarafından karşılanacak.
Üreticiye, fındığı pazara indirmeyin demek isterdim.
Geliri olmayan vatandaş 1 yıl boyunca tüccardan borç yemiş, öyle bir sansı yok. Önümüzde yeni dönem okul sezonu var. Para gerekli. Buda gösteriyor ki üretici mağdur olacak. Birileri kazanacak, kazanacak, kazanacak...
ilaç furyası
Savaş Çelebi _ Almanya’dan yazıyor
"Beni Türk hekimlerine emanet ediniz" diyen Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün bu sözlerine katılmamak mümkün değil. Çünkü her türlü şartlara rağmen sağlıkta büyük yol kat etmiş olmamız da bunun en belirgin göstergesidir.
Beni sağlık konusunda son dönemlerde düşündüren açıkçası rahatsız eden bir unsur olmuştur;
Nedense doktorlarımızın hastalara verdikleri ilaç sayısında büyük bir artış saptanmış. Bunu da yaptığım küçük bir araştırma sonucu kanıtladım. Geçtiğimiz aylarda Orduda bulundum ve 2 hastam için orduda ki doktorları dolaştım. Kalp ve yüksek tansiyon rahatsızlığı olan hastalar, 1 gün boyunca 7 tane ilaç kullanıyordu. Ankara'ya giderek hastalar muayene oldu. İsim kullanmak istemiyorum oradaki prof. dr.lar "siz nerden geliyorsunuz? orda hiç dr yok mu"? diye sorunca ben afalladım. Neden? diye sordum. "Bu ilaçlar sadece uyuşturur hiç bir faydası da olmaz, sanırım siz hastanızın daha çabuk ölmesini istiyorsunuz. Sizin oradaki doktorlar ilaç mümessillerine mi çalışıyor"? Bu söylem üzerine hastaların tüm dokümanlarını ilaçlarını alıp Almanya ya getirdim. Almanya’nın en saygın doktorlarına, hastaların tüm bilgilerini filmleriyle birlikte verdim. Bunu yapmaktaki tek amacım verilen ilaçların ne kadar doğru olduğunu öğrenmekti. Ankara'da ki gibi oldu ve "ilaçların bir kısmi gereksiz. Bu kadar ilaç bu tip hastalara verilmemeli. Oradaki doktorlar nasıl çalışıyorlar bilemem ama sanırım bir şeyler denemek istemişler" dedi alman doktor.
Benim amacım doktorlarımızı kötülemek değil. Ancak ortada büyük bir yanlışlık var gibi. Ben ordu da bulunduğum süre içerisinde sunu gördüm. Çok sayıda ilaç firması var ve bu firmalar her dalda olduğu gibi rekabet içerisinde. Her firmaya ait çalışan (mümessil) doktorların peşinde koşuşturuyor ki hastalara bizim firmaya ait ilaçları yazsınlar diye. Bunun içinde mümessil elinden geleni yapıyor. Hediyeler ve özel dostluklar bu alışverişte başrol oynuyor. Yani mümessil ilacı ne kadar satarsa o kadar memnun isinde yükseliyor, primi artıyor. Doktor ise.........................size bırakıyorum.
Sonuç hastalara yazılan fazladan milyonlarca ilaçlar ve beraberinde hiçe sayılan insan sağlığı, devletin kasasından çıkan binlerce lira...
Bu sistem doğruysa herkesten şimdiden özür diliyorum, yanlışsa da ilgili birimleri bu konuda göreve davet ediyorum...
ALMANYA’DAN
Uzun bir aradan sonra, amacı "yoksulluk ve yolsuzluk "ile mücadele olan ve Ordu'nun da bana göre en büyük ihtiyacı Ordu Değişim Gazetesi'ne yayın hayatında basarılar diliyor, bu hedefle yola çıkan gazete yetkililerini de cani gönülden kutluyorum.
Ordu da belirli bir süre içerisinde yapmış olduğum bu mesleğin ciddiyetini kendimce bildiğimi düşünüyorum. Yaklaşık 6 seneden bu yana yasadığım Avrupa’da bazı dergi ve gazetelerde gerek haber gerekse yazılarıma yer veriliyor. Ancak dikkatimi çeken en büyük unsur,"Gazeteci" deyiminin anlamı oldu.
Avrupa da; bilgi veren, doğruyu gösteren anlamını taşımakta. "Ben gazeteciyim" diyen yok ama "o gazeteci" diyenler var!..Ve genelde ulusal basını ilgilendiriyor olsa da, dünyanın her yerinde büyük sıkıntılar yaşanmakta. İnanın sürekli takib ediyor olmama rağmen yaşanan olumsuz havayı hiç bir gazeteden,televizyondan okumamız ve duymamız olanaksız. Basın ülkede halkı kışkırtıcı, dışarıya karsı olumsuz hava yaratacak haberleri anında yok ederken, ben neden ülkemin her neresinde olursa yaşanan cinayeti, soygunu, tecavüzü Alman basınından izliyorum. Tüm olumsuzluklar sadece benim ülkemde mi yaşanıyor? Habercilik buralarda ülke çıkarlarını gözetiyor.Sanırım onlarda "gazeteci" dir... Benim istediğim ülke olarak bir bütün olabilmek. Bunu da gerçekleştire bilmek için ilk olarak "herkes kendi evinin önünü süpürmeli" Biz Ordu halkı olarak yasadığımız şehre ne verebiliyoruz? bunun cevabını kendimize verebiliyorsak ilk adımı atmış oluruz. Ordu da bugün çok sayıda basın kuruluşu var. Ama ne acıdır ki, kişisel menfaatler habercilik anlayışının çooooooook üstünde yer alıyor. Gelin siyasi güçlere, ihalelere, kaçak inşaatlara,ilgisi-bilgisi olmayanlara daha fazla boyun eğerek bu mesleği amacının dışına taşımayalım. Şayet gazetecilik buysa benim o sıfatı almak gibi bir şansım ölene kadar olamayacaktır...